DEM PARTİ "ALİAĞA,YIKIMIN EN ÇARPICI ÖRNEĞİ"
İzmir genelindeki su sıkıntısı üzerine DEM Parti Aliağa İlçe Örgütü açıklama yaptı.

26 Temmuz 2025 - 04:06
Yapılan açıklamada "Yağmurun Azlığı Değil, Yağmanın Çokluğu!" denilerek şu ifadelere yer verildi:
"İzmir, üst üste dördüncü kurak yılını yaşıyor. Barajlar boşalıyor, tarımsal üretim geriliyor, susuzluk her geçen gün daha yakıcı hale geliyor. Bu tabloyu yalnızca iklim krizine ya da mevsimsel yağış eksikliğine bağlamak, asıl sorumluları görünmez kılmak olur. Bugün yaşadığımız su krizinin başlıca nedeni, doğayı piyasa mantığıyla sömüren neoliberal politikalar ve bunların yerel düzeydeki en yıkıcı yansıması olan vahşi madencilik ve sanayi yoğunlaşmasıdır.
Aliağa bu yıkımın en çarpıcı örneklerinden biridir. Demir-çelik fabrikaları, rafineriler, petrokimya tesisleri ve enerji santralleriyle yalnızca hava ve toprağı değil, bölgenin su varlıklarını da hızla tüketmektedir. Bölgedeki sanayi faaliyetleri, yerel su kullanımının büyük bölümünü oluşturmakta; derin kuyularla çekilen yeraltı suları azalmakta, yüzey suları hem kirletilmekte hem de yön değiştirilmektedir.
Üstelik bu tabloya bir de dağları delik deşik eden maden ocaklarını eklediğinizde, suyun neden buharlaştığını daha net görüyorsunuz. Madenler, dağların su tutma kapasitesini yok ediyor, yeraltı su yollarını kesiyor, orman örtüsünü ortadan kaldırıyor. Yağışlar toprağa süzülemiyor, yeraltı rezervleri beslenemiyor. Sadece su tüketilmiyor, aynı zamanda geleceğin suyu da yok ediliyor.
Ne yazık ki bu ekolojik çöküşe karşı devletin ve belediyelerin sunduğu çözümler ise neredeyse halkı suçlamakla sınırlı kalmaktadır. Park-bahçe aboneliklerini iptal etmek ya da yurttaşa “az su kullan” çağrısı yapmak, büyük şirketleri koruyan bir sessizliğin üzerini örten sembolik adımlardır. Oysa gerçek çözüm, halktan tasarruf beklemek değil; doğayı talan eden sanayi ve maden düzenine müdahale etmektir.Parti olarak biz, su krizine yalnızca bir çevre sorunu değil, toplumsal adalet ve yaşam hakkı sorunu olarak yaklaşıyoruz.
İzmir’de ve Aliağa’da yaşanan kuraklık, doğal bir sonuç değil; sermayeye teslim edilmiş doğa politikalarının bir ürünüdür. Su yokluğu bu sistemin yarattığı bir kıtlıktır.
Kuraklığa karşı mücadele, sadece çevreyi değil; geçimi, sağlığı, toplumsal yaşamı ve geleceği savunma mücadelesidir.
Suyu metalaştıranlara karşı, yaşamı savunmaya devam edeceğiz."
"İzmir, üst üste dördüncü kurak yılını yaşıyor. Barajlar boşalıyor, tarımsal üretim geriliyor, susuzluk her geçen gün daha yakıcı hale geliyor. Bu tabloyu yalnızca iklim krizine ya da mevsimsel yağış eksikliğine bağlamak, asıl sorumluları görünmez kılmak olur. Bugün yaşadığımız su krizinin başlıca nedeni, doğayı piyasa mantığıyla sömüren neoliberal politikalar ve bunların yerel düzeydeki en yıkıcı yansıması olan vahşi madencilik ve sanayi yoğunlaşmasıdır.
Aliağa bu yıkımın en çarpıcı örneklerinden biridir. Demir-çelik fabrikaları, rafineriler, petrokimya tesisleri ve enerji santralleriyle yalnızca hava ve toprağı değil, bölgenin su varlıklarını da hızla tüketmektedir. Bölgedeki sanayi faaliyetleri, yerel su kullanımının büyük bölümünü oluşturmakta; derin kuyularla çekilen yeraltı suları azalmakta, yüzey suları hem kirletilmekte hem de yön değiştirilmektedir.
Üstelik bu tabloya bir de dağları delik deşik eden maden ocaklarını eklediğinizde, suyun neden buharlaştığını daha net görüyorsunuz. Madenler, dağların su tutma kapasitesini yok ediyor, yeraltı su yollarını kesiyor, orman örtüsünü ortadan kaldırıyor. Yağışlar toprağa süzülemiyor, yeraltı rezervleri beslenemiyor. Sadece su tüketilmiyor, aynı zamanda geleceğin suyu da yok ediliyor.
Ne yazık ki bu ekolojik çöküşe karşı devletin ve belediyelerin sunduğu çözümler ise neredeyse halkı suçlamakla sınırlı kalmaktadır. Park-bahçe aboneliklerini iptal etmek ya da yurttaşa “az su kullan” çağrısı yapmak, büyük şirketleri koruyan bir sessizliğin üzerini örten sembolik adımlardır. Oysa gerçek çözüm, halktan tasarruf beklemek değil; doğayı talan eden sanayi ve maden düzenine müdahale etmektir.Parti olarak biz, su krizine yalnızca bir çevre sorunu değil, toplumsal adalet ve yaşam hakkı sorunu olarak yaklaşıyoruz.
İzmir’de ve Aliağa’da yaşanan kuraklık, doğal bir sonuç değil; sermayeye teslim edilmiş doğa politikalarının bir ürünüdür. Su yokluğu bu sistemin yarattığı bir kıtlıktır.
Kuraklığa karşı mücadele, sadece çevreyi değil; geçimi, sağlığı, toplumsal yaşamı ve geleceği savunma mücadelesidir.
Suyu metalaştıranlara karşı, yaşamı savunmaya devam edeceğiz."
FACEBOOK YORUMLAR