15-16 HAZİRAN İŞÇİ DİRENİŞİNİN YILDÖNÜMÜ ALİAĞA'DA UNUTULMADI

Üzerinden 52 yıl geçmesine rağmen işçi sınıfının büyük direnişi hala hatırlanmaya devam ediyor.

15-16 HAZİRAN İŞÇİ DİRENİŞİNİN YILDÖNÜMÜ ALİAĞA'DA UNUTULMADI
16 Haziran 2022 - 00:48 - Güncelleme: 16 Haziran 2022 - 01:13
Aliağa Emek ve Demokrasi Platformu,Türkiye'deki en büyük işçi hareketlerinden biri olan 15-16 Haziran 1970'deki eylemlerin yıldönümünde basın açıklaması yaptı.

Demokrasi Meydanı'nda yapılan açıklamaya DİSK Emekli-Sen,Eğitim-Sen,Eğitim-İş,CHP, İYİ Parti,HDP,Alevi Kültür Dernekleri başkan ve temsilcileriyle vatandaşlar katıldı. Platform adına yapılan açıklamada ise özetle şu görüşlere yer verildi: 
"Saygıdeğer Aliağalılar sevgili yoldaşlar merhaba
 Aliağa Gemi Söküm Tesislerinde hayatını kaybeden İşçi arkadaşımızı saygı ve rahmetle anıyoruz.
 Bugün tarihteki yerini  15-16 HAZİRAN direnişi olarak adlandırılan eylemin yıldönümü olduğu için toplandık .1970'te, çalışma yaşamını ve temel sendikalar mevzuatını düzenleyen 274 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası ile 275 sayılı Sendikalar Yasası'nda değişiklik yapan tasarı, önce  Meclisten ardından Senato'dan geçirildi  Yapılan değişiklik, işçilerin sendika seçme özgürlüğünü önemli ölçüde kısıtlamakta, sendika değiştirmeyi güçleştirmekteydi. Tarihin tekerrür olduğunu bilenler bugün gelinen noktanın 70 li yıllardan farklı olmadığını görmektedirler.
            Baskılar ve hukuksuz altyapısı olmayan eylemler insanların sindirilerek güçten yana tavır almaya zorlanmaları taraf olmadıkları takdirde bertaraf olacakları vurgusu her ortamda iş barışını bozmakta ve insanlarımızı kutuplaştırmaktadır. Emekten yana tavır alan bizler ortak bir zeminde buluşursak 1970 yılında çıkarılıp sonra emekçinin haklı tepkisiyle karşılaşıldığında hem siyasi manevralar hem de Anayasa Mahkemesinin iptal kararıyla kazanılan haklar korunmuş olacağı gibi bundan sonra kapitalizmin savunucuları istedikleri gibi hareket edemeyeceklerdir.
Bugüne kadar sadece yerli ve yabancı sermayenin değil, aynı zamanda başarılı şekilde yaptıkları siyasi cambazlıklar sayesinde nüfusun en yoksul kesimlerinin desteğini alma becerisi gösteren iktidar, gerek iç ve dış politikada izlediği gerilim siyaseti, gerekse ülke içinde yarattığı siyasal kamplaşma ve kutuplaştırma politikalarını arttırarak sürdürmektedir. Siyasi iktidar, bugüne kadar çözmek iddiasıyla hareket ettiği ne kadar sorun varsa, bu sorunları çözmek bir yana, daha da ağırlaştıran adımlar atmıştır. Kendilerini her koşulda destekleyenler dışında, toplumun farklı kesimlerinin taleplerine kulaklarını tıkamışlar, işini, ekmeğini, doğayı, yaşam alanlarını savunan farklı toplum kesimlerini, hakkını arayanları zor ve şiddet yoluyla engellemeye ve sindirmeye çalışmışlardır.
Emekçilerin en temel haklarına, kazanımlarına ve özgürlüklerine yönelik saldırılar konusunda en cesaretli, en kararlı iktidar olarak AKP iktidarı şimdiden tarihe geçmiştir. Geçtiğimiz yıllar içinde emekçilerin güvenceli istihdam, sağlık ve emeklilik hakkı başta olmak üzere, neredeyse bütün kazanılmış hakları adım adım tasfiye edilmiştir. Piyasa merkezli ekonomi politikaları sonucunda tüm ülke adeta ‘ucuz emek cenneti’ haline getirilmiştir. Gelinen noktada çalışan nüfusun yarısından fazlası asgari ücretle geçinmeye çalışırken, asgari ücret neredeyse ortalama ücret haline gelmiştir. Bütün bunlar, AKP döneminin emekçiler açısından tam anlamıyla bir ‘yıkım dönemi’ olduğunu göstermektedir.
İktidar temsilcileri yıllardır her fırsatta Türkiye ekonomisinin krizlere ve şoklara karşı çok dayanıklı olduğunu iddia etseler de, 2018’in ikinci yarısından itibaren yaşanan gelişmeler, ülke ekonomisinin tarihinin en ağır ekonomik kriz sürecini yaşadığını göstermektedir. Türkiye’nin yaşadığı kriz süreci, elbette kapitalist ekonominin çelişkilerle dolu gelişim süreçlerinden ayrı ve bağımsız değerlendirilemez.
Ancak iktidarın tercihi doğrultusunda enflasyon, faiz ve döviz üçgenine sıkıştırılan ekonomi politikalarının yanında izlenen  savaş politikaları ,silahlanmaya ayrılan bütçenin fazlalığı ,kutuplaşma, ötekileştirmelerden herkes olumsuz etkilenmiştir. Tarihinin en ağır kriziyle karşı karşıya olduğu konusunda iktidar güçleri dışında aklı başında olan herkes ortaklaşmaktadır.
Yıllarca ekonomik istikrar vaadiyle tek başına iktidar olanlar, özellikle tek adam rejimi sonrasında ekonomi başta olmak üzere, toplumsal yaşamın her alanında yaşanan sorunların merkezi haline gelmiştir. Geniş halk kesimleri her geçen yıl artan vergiler ve peş peşe gelen zamlar altında ezilmektedir. Patronlara her yıl merkezi bütçeden verilen teşvikler, işsizlik sigortası fonu üzerinden aktarılan kaynaklar, yandaş müteahhitlere verilen milyarlık ihale bedellerinin tamamının vergiden muaf tutulması, vergi ve sigorta primi ödemelerinde sağlanan kolaylıklar devam etmektedir.
Tek adam rejiminin ekonomi başta olmak üzere, toplumsal yaşamın farklı alanlarıyla ilgili olarak benimsediği politikalar ve aldığı kararlar toplumun geniş kesimleri tarafından giderek daha fazla tepkiyle karşılanmaktadır. Ağır ekonomik sorunlar uzun süredir halkın öncelikli gündemi olmayı sürdürmesine rağmen her şeyin ‘kontrol altında’ olduğu ve yaşanan onca olumsuzluğa rağmen hala ekonomide başarılı adımlar atıldığını iddia etmek, aklı başında olan hiç kimseye inandırıcı gelmemektedir. Yine ekonomi başta olmak üzere, hukukta, eğitimde, sağlıkta ve çalışma yaşamında kendini hissettiren olumsuzluklardan duyulan rahatsızlık giderek artmaktadır. Yapılan kamuoyu araştırmaları nüfusun yüzde 70’den fazlasının mevcut yönetim anlayışı devam ettiği sürece, ekonomi başta olmak üzere, hemen her şeyin daha da kötüye gideceğine inandığını göstermektedir.
Krizin etkileri ağırlaştıkça sorunların sadece ekonomik alanla sınırlı olmadığı gibi, yaşananların toplumsal ve siyasal krizi tetikleyen bir sürece girildiği anlaşılmaktadır. Tek adam rejimiyle birlikte ekonomide korkulan her şey adım adım gerçekleşmektedir. İktidarın ekonomi biliminin en temel ilkeleriyle inatlaşması nedeniyle ülke ekonomisini uçurumun kıyısına kadar getirdiği günümüz koşullarında, seçim kararı dışında hiç bir adımın ekonomide tabloyu tersine çevirmesi beklenmemektedir.
Ülkemizdeki emek ve demokrasi mücadelesinin deneyimleri bizlere, emekçilerin ekonomik ve siyasi talepleri etrafındaki mücadelesiyle kazanımlarını koruması ve yeni kazanımlar elde etmesinin, ancak emekçilerin talepleri etrafında birleşip işyerlerinde ve alanlarda birlikte mücadele etmesiyle mümkün olduğunu göstermektedir. 15-16 Haziran 1970 Olaylarında hayatlarını kaybeden emekçilerimizi saygıyla anıyoruz ve Aliağadan söz veriyoruz mücadeleniz sahipsiz kalmayacaktır.
Aliağa Emek ve Demokrasi Platformu   

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum